Hipnozun doğuşuna dair diğer içeriğimizi okumadan buradan devam ederseniz anlayamazsınız. O yüzden ilk içeriği okumadıysanız lütfen önce o içeriğimizi okuyun.
1841'de, İngiltere'de çalışan İskoçyalı bir hekim, Dr. James Braid, Mesmer ve onun takipçilerinin mistik iddialarını reddetti. Çok şüpheci biri olarak, Mesmer'in tıbbi tedavi iddialarının bilimsel anlayışa yönelik bir hakaret gibi görerek kabul etmedi. Merakını yenemeyen Dr. Braid birkaç mesmerism gösterisine katıldı ve magnetizma teorisini ciddiye almamasına rağmen, transa benzer durumun birçok hastaya faydalı olduğunu gördü. Tecrübesiyle, gözleri zorlamak ve yormak için bir deyneği, onun üstüne ve önüne tespit edilmiş parlak bir cisme baktırarak trans benzeri bir durumun meydana getirilebildiğine inandı. İlkin, gözlerin parlak bir cisim üzerine tesbit edilmesinin transı meydana getirdiğine inandı. Fakat daha sonra onun sadece bir dikkat çekme vasıtası olduğunu, hipnozu meydana getirici bir özelliği olmadığını anladı. Braid, böylece (Mesmeric) etkinin magnetizmle ilgisi olmadığını fakat bütünüyle subjektif olduğunu gösterdi. Sekonder bir bilincin varlığını kabul etti ve magnetistlerin fantastik teorilerini ayıklayarak hipnozun bilimsel bir temelini formüle etti. Yunancada uyku anlamına gelen "Hypnos"dan hypnosis kelimesini türetti. Braid'in tedavi raporları saçma olarak damgalandı ve Britanya Tıp Birliği önünde bu konuda konuşmak isteği geri çevrildi.
Mesleki ününü İngiltere'de hipnoza deste sağlamak için sonuçsuz bir teşebbüse harcadı ve bu çabaları sebebiyle tıp çevrelerince bir sahte doktor ve şarlatan olarak nitelendirildi.
Hindistan'da, Calcutta'da çalışan bir İngiliz cerrahı Dr. James Esdaile ile 1840'dan 1845'e kadar hipnoanesteziyle operasyon yaptı. Bu, anestetik ajanların keşfinden önceydi, bağıran ve çırpınan cerrahi hastalarının operasyon masasına kayışla bağlandığı zamandaydı. Esdaile, hipnozu binlerce küçük ve büyük operasyonda başarıyla anestezi için kullandı. Hastaları tarafından takdir edilmesine rağmen, kıskanç arkadaşları onu bir şarlatan olarak nitelediler. Gözden düşerek İngiltere'ye döndü ve Britanya Tıp Derneği tarafından cerrahlık yapmaktan menedildi.
Sahasında en ünlü olan nörolojist Jean Charcot, hipnozu bir tedavi tekniği olmaktan ziyade, histeri için bir tanı kriteri olarak değerlendirdi. Hipnotizma işlemi sırasında aktive olan görünmez bir sıvının işlemdeki etkili ajan olduğuna inandı.
Bir Fransız hekimi, Liebeault, Braid'in çalışmalarını öğrendi ve hipnozla mükemmel sonuçlar elde etmeyi de başardı. Bütün zamanını hipnoterapiye vakfetti ve onun gelişiminde birçok önemli katkılarda bulundu. Braid gibi, o da hiphotik transın meydana getirilmesinde primer faktörün magnetism değil telkin olduğuna inandı.
Liebeault, yine aynı şekilde saldırıya uğradı ve meslektaşı Bernheim adlı bir Fransız tarafından sahte bir doktor olarak adlandırıldı. Resim: James Braid'in 1843’te İngiltere'de yayınladığı kitabının kapak baskısı. Profesör Bernheim, onun siyatik ağrısı çeken hastalarından birini Liebeault tedavi ettiği zaman tepki gösterdi. Onun tam bir şarlatan olduğunu göstermek niyetiyle Liebeault'a gitti. Fakat aksine, gözledikleriyle o kadar ilgilendi ki hemen hipnoz çalışmasına girişti. 1886'da Bernheim; "Telkin Tedavileri" adlı bu konudaki şaheserlerden birini yayınladı. Fransa'nın en ünlü hekimlerinden biri olarak onun hipnoterapiye ahlaki bir işlem gibi kabul etmesi, önemli ölçüde faydalı etki yaptı. Bernheim mevcut induksiyon tekniklerini geliştirdi ve onun etkisiyle hipnoz sonunda bilim adamlarınca önemli ölçüde desteklendi. Bilim adamları, hipnotistlerin bazı gizli güçler taşıdıklarını iddia etmediklerine inandırıldılar. Bernheim ve Libeault, nancy hipnotizma okulunu kurdular. Öncelikle onların çabalarından dolayı hipnoz bütün Avrupa'da hekimler ve psikologlar tarafından büyük ölçüde kabul edildi. Liebeaut ve Bernheim'in başarıları hipnozu kıymetli bir terapotik ajan olarak tanıttı ve başkalarını onu kullanmaya teşvik etti. Osgood, Stadelmanın, Charpentier, Farez, Grossman ve Backman hipnozu deri hastalıklarında başarıyla kullandılar ve Avrupa'nın heryerinde, hipnoz gittikçe artan öneme sahip bir tedavi metodu oldu.
Tahmin edilebileceği gibi aşırı gayretkeşlik yüzünden bu süre zarfında birçok dayanaktan yoksun tedavi iddiaları ortaya atıldı. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Beruer, hipnoterapi tekniğini basit telkin durumunun ötesine götürdü ve daha ileri ve etkili hipnoanaliz tekniğini başlattı. Breur, semptomların doğrudan doğruya ortadan kaldırılması yerine, onların sebebini bulmanın önemini vurguladı. Breuer ve Freud 1895’te içinde histerik semptomların geçmişte baskılanmış olaylar yüzünden geliştiğini iddia etttikleri (Studien Ueber Hysteria) adlı kitaplarını yayınladılar. Bilinç seviyesine çıkması represyon tarafından önlenen geçmişteki hoşa gitmeyen bir olay somatik hastalıklara dönüşebilirdi. Hipnoz vasıtasıyla baskılanan olayın bilinç seviyesine çıkması (Abreaksiyon veya katarsis yoluyla) semptomlara dönüşen konversiyonu kaldırdı. Resim James Braid'in 1846 yılında Londra'da yayınladığı "Düşüncenin İnsan Vucudu Üzerindeki Gücü" isimli kitabının kapağı. Liebeault ve Bernheim'in ünleri Viyana'ya ulaştı, Sigmund Freud'un o kadar ilgisini çekti ki Fransa'yı ziyaret etti.
Daha sonra Freud, hipnotik trans meydana getirmede etkili olamadığını öğrendi ve kendi psikoanaliz tekniği için hipnozu bütünüyle bıraktı. Hipnozla histeri için kalıcı şifalar sağlamadaki başarısızlığı ve semptomların kişinin psişik hayatında bir fonksiyon gördüğünü vurgulaması hipnozun hızlı ilerlemesini durdurdu. Bu sahadaki ilk çabalarında daha sonraki psikoanalitik teorileriyle birleştirdiği bilginin büyük kısmını kazandıran vasıta hipnoz olmasına rağmen, Freud çalışmalarında hipnozu kullanmaktan vazgeçti. Amerika'daki en ünlü hipnotist, 1862'de Mary Baker Eddy'i nörotik bir hastalıktan kurtaran Phineas Quinby sonuçlarının telkin ürünü olduğuna kuvvetle inandı, fakat Mrs. Eddy onun, inanç, din ve mistizm'in karışımı olduğu kanaatindeydi. Sonuçta Hristiyanlık ilmi (Kilisesini) kurdu. Hristiyanlık İlmi'nin faydalı etkilerinden sorumlu faktörler hipnoz ve telkindi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve savaş sonrasında günümüze kadar olan dönemde, hipnozun çok kıymetli bir psikoterapi formu olarak tarif edilmesi ve kullanılmasında hızlanma vardı.
Bu, birkaçının ismi, Dr. Erickson, Dr. Weitzen Hoffer, Dr. Gorton, Dr. Pattie, Dr. Schilder, Dr. Rosen, Dr. Schneck, Dr. Heron ve Dr. Lecron olan pekçok önemli hipnoterapistin büyük katkılarıyla gerçekleşti. Yüzyıl önce hipnoz, eter ve kloroformun keşfinden önce bir ağrı kesici olarak popularite kazandı. Freud'un psikoanalizi populer yapmasına kadar, altmış yıl önce psikoterapiye yerleşmekteydi. Birinci Dünya Savaşı'nda fonksiyonel bozukluklardan etkilenen kurban sayısının fazla olması ve psikiatristlerin yeterli fayda sağlayamamaları hızlı ve kısa bir tedavi formuna ihtiyaç doğurdu. Hipnoz bir direkt semptom yok etme ve baskılanan olayları açığa çıkarma metodu olarak yeniden canlandı. Britanya Tıp Birliği 1955'te Medikal Hipnoz üzerine mükemmel, takdire değer bir rapor yayınladı. Amerikan Tıp Birliği Yönetim Kurulu 1958'de Medikal Hipnozu onayladı. Hipnoz hastanın bilinçli katılımıyla iyileştirici etki yapmaya uğraşır.
Hipnozun tarihi ne çekmiş değil mi? Nelere maruz kalarak günümüze gelmeyi başarmış…
Ayrıca Hypnos isminin mitolojiden geldiğini bilmiyorsanız hemen tıklayıp öğrenin.
Kaynak: http://www.psikoterapi.org/
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız