Bugün hemen hemen insanın takip ettiği bir fikir ya da inanç olabilir. İnsanlar inandıkları dinleri veyahut da inandıkları görüş ve ideolojileri belirtebilirler. İnsanlar protestolar yapabilir, insanlar yürüyüşler yapabilir, belli ritüelleri yerine getirebilirler. Ancak gerçekten kaç kişi inandığı veya peşinde koştuğu şeyin ne olduğu hakkında bilgi sahibidir? İşte bu oran ne yazık ki son derece düşüktür. Herhangi bir dine mensup olan bir kişi, bir Müslüman, bir Hristiyan veya bir Yahudi veya başka bir din mensubu, kendi dininin tarihi hakkında ne kadar bilgi sahibidir? Veya komünist olduğunu söyleyen birisi, liberal olduğunu söyleyen birisi, gerçekten kendi fikirlerinin tarihi hakkında ne kadar bilgi sahibidir?

Pek çoğu için bu bilginin var olmadığını söyleyebiliriz. İnsanlar için inanmak veyahut da bir fikri benimsemek, temel olarak bir topluluğun parçası olmaktan ibarettir. Parçası olunacak topluluk da, bireyin ya işbirisel olarak veyahut da düşünsel olarak, basit ve yüceysel anlamda kendisine hitap etmesine yeterlidir. Aslında, birey bir fikre veya bir inanca sahip olurken, onun temelleri, tam olarak ne anlattığı, bireyin pek de umrunda olan bir şey değildir. Aslında, bireyin umursadığı şey, o fikrin veya o inancın ne kadar güçlü olduğu, kendisini hayatta nasıl bir konuma getirebileceği, bir topluluğun içine ait olarak hayatta kalma içgüdüsünü tatmin etmesiyle ilgilidir. Bunun sebepten dolayı, pek çok insan, içinde bulunduğu inancın veyahut da fikrin gerçeklerini bilmez.

Bunu merak bile etmez. Bildiğini zanneder. Oysa ki, ne kadar araştırma yapmıştır, bu sorunun cevabı çok kısıtlıdır. Birey, hem içinde bulunduğu ve kendini yerleştirdiği gerçekliğin hakikatlerine karşı yüzleşip yıkılmamak adına, hem de bir topluluğun içinde olup aidiyet hissetmek adına bir fikri benimser veya bir inancı benimser. Ama onun kökenlerini ve ne anlatmak istediğini pek fazla değinmez. Ve bu yüzden insanlar bildikleri veya inandıkları şeyin kökenini veya yahut da gerçekten ne olduğunu bilmezler.