Son günlerde gündemin en önemli konularından biri de 'Öğretmenlik' mesleği. Herkes yorum yapma özgürlüğüne tabii ki sahip, ancak bizi şu an bulunduğumuz konuma getiren öğretmenlerimizin neler yaşadığı veya mesleğini icra ederken nelerle mücadele verdiğini bilmeden konuşmak hangimize yakışıyor?
Siz hiç ilkokul öğretmeninizi unuttunuz mu? Saçları nasıldı? Nasıl konuşurdu? Size nasıl sarılırdı? Size neler öğretti?
Sadece kara tahta önüne geçerek bize öğretmeleri değildi hayat.
Peki siz hiç spor yaptınız mı? Antrenörünüz size neler öğretti? Madalya kazandığınızda nasıl gururlandı? Düştüğünüzde neler hissetti?
Bugün öğretmenlerin çok çok iyi anladığı hatta anlamak demeyelim HİSSETTİĞİ bin bir zorluğu sizlerle paylaşmak istiyorum. Buyursunlar...
Eskiden beri hep duymuşsunuzdur; " En kolay iş öğretmenlik. 3 ay tatilin var. 15 tatilin var. Mis gibi." Eee hani değer, saygı?
En az 20 kişilik sınıf. Normal olarak sürekli oyun oynamak isteyen çocuklar... Kimisi çok iyi ders dinler, kimisi yaramazlık yapar. Kimisi zor öğrenir kimisi kolay. Tüm çocukların analinizi çıkarır öğretmen. Hani derler ya 'Afyonum patlamadı' hah işte o! Daha afyonu bile patlamadan başlar koşturmacaya.
Hepsi iyi olsun ister. Hepsine farklı tarzlarda ders anlatır, hepsine bakarken gözlerinin içi gülümser. Yılmaz, bıkmaz ve asla sıkılmaz.
Ama bir dakika ya! Öğretmenlik çok kolay değil mi?
Devaam!
Tüm öğrencilerin velileriyle de tek tek ilgilenir elbette. E insan bu herkes mükemmel değil ya. Zorluklar da çıkar karşısına. Belki kendi çocuğu da vardır. Ayırmaz hiçbirini ne de olsa hepsi 'EVLAT'tır onun için.
Unutmayın çok değil 50 yıl önce 'KIZ KISMI OKUMAZ. EVLENDİRİLİR' zihniyetiyle de savaştı öğretmenler. En korkunç tarafı da hala savaşıyorlar. Çocuklar okusun, büyük ve güzel işler başarsın diye. Cumhuriyetin ışığı olabilsinler diye.
"Anlamadım" kelimesine çok aşinadır. Onlarca, yüzlerce belki de binlerce kez aynı şeyleri anlatır. Yahu yorulmuyor musunuz hocalarım? diyeceğim ama cevabını bildiğim soruları da sormak istemiyorum. Yoruluyorlar elbette ama o sabır yok mu o sabır. Sabır taşından mı yaratıldınız be mübarek?
'Yeter ki bir çocuğun daha yüzü gülsün' mottosuyla hayatlarına devam ediyorlar.
Gelelim bu RAHAAAT mesleğin diğer bir tarafına bakmaya.
Siz hiç köy okulunda okudunuz mu? Sobalı sınıflarda? Okula gitmek için kilometrelerce yürüdünüz mü? Ya sıvası dökülmüş okul gördünüz mü?
Sadece ülkemizde 2 milyona yakın çocuk köy okulunda okuyor. Bin bir zorlukla okula gidiyor. Peki ya öğretmenler?
Tek başına duvar boyayan da gördük, okula yol yaptıran da... Sabahları dersten 1 saat önce gidip 'Çocuklarım üşümesin' diye soba yakan da.
Hatta en korkuncu da 'Ben öğretmen oldum' diye sevinç çığlıkları atan öğretmenlerimizin şehit edildiğini de gördük! Şimdi soruyorum bu mesleğin neresi kolay?
Lafı uzatmanın alemi yok. Bu fotoğraf herkese her şeyi anlatıyor diye düşünüyorum.
Cumhuriyetten önce olan okuma yazma oranı %8.61 iken, Cumhuriyet'in ilanıyla peşi sıra gelen inkılaplar bu oranı her yıl katladı.
Baş öğretmenimiz Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere tüm öğretmenlerimin ellerinden öperim. Şu an burada bu yazıyı yazabiliyorsak sizler sayesinde.
Ha bu arada unutmadan şunu da şuraya iliştirelim.
KIZ ÇOCUKLARI OKULA GİDER. SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA SAHİP OLURLAR. BİLİM İNSANI OLURLAR. YA DA CANLARI NE İSTERSE O MESLEĞİN ERBABI OLURLAR.
"Sadece öğretmenlerin anlayacağı zorluklar nelerdir?, Öğretmenlik mesleği neden kutsaldır?, Öğretmenler nelerle karşılaşır?, Öğretmenlik neden en kutsal mesleklerden biri?"
Yorumlar
Öğretmenim, canım benim, canım benim...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız