Üzülmek, acı çekmek, çok sevinmek ya da heyecanlanmak, bunların hepsi duygusal olarak yaşadığımız süreçlerdir. Hepsi ruhumuzun içinden gelir ve hayatımıza renk atar. Lakin bazı zamanlar vardır ki bir şey hissetmek istesek de hissedemez hale geliriz. Yediğimiz yemeklerden tat almaz, geçirdiğimiz zamanlardan keyif almaz. Sadece öylesine yaşar hale geliriz. Başlıkta da belirttiğim gibi, ruhumuzu emen süreçler dediğim zaman insanın aklına acı dolu, keder dolu, ızdırap dolu zamanlar gelebilir.
Ancak oysa ki ruhumuzu emen süreçlerden kastettiğim şey, acı ve ızdırabı bile hissedemeyecek hale geldiğimiz süreçlerdir. Bu süreçler öyle süreçlerdir ki, bize acı gibi gelen şey aslında acı olma baskını ve anlamını ifirir. Bize mutluluk gibi gelen şey bizim için mutluluk anlamını ifirir. Veya heyecan gibi gelen şey heyecanlı olma baskını ifirir. Bizim bir şeyleri hissetmemiz aslında bizim ona yüklediğimiz anlamlarla ilgilidir. Biz bir şeylere anlam yüklemeliysek o zaman o şeyde hissedecek bir durumda kalmazsın. Şöyle düşünün, sizin için anlamı olan uzun zamandır birlikte olduğunuz, hep sizin yanınızda olmuş birisinin size bir hediye aldığını hayal edin. Bunu doğum gününüzde almış olsun. Bir de aynı hediyeyi doğum gününüzde öyle çok da iyi tanımadığınız, sadece bir arkadaşımızın aldığını hayal edin.
Hangisi sizin için daha anlamlı olur ve daha çok mutluluk verici olurdu? Bir düşünün. O zaman hissetmekten veya hislerin yoğunluğundan da ne demek istediğimi anlarsınız. İşte burada, ruhumuzu emen süreç ise, hayatımızın içinde olan hemen hemen her şeyin anlamını yitirdiği süreçlerdir. Bu tarz süreçler genelde büyük değişimler yaşadığımız, fikirlerimizin yıkılıp yeniden inşa edildiği ve genellikle gerçeklerle yüzleştiğimiz süreçlerdir. Ruhumuzu emen süreçler, içsel yıkımımızla gelir. İçsel yıkımımıza kaynağı, genellikle gerçeklerle yüzleşmekten gelir.
Yorumlar
Yorucu olma ihtimali var
Bazen duygularımızı yitiririz
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız