''Bir tümen komutanının üç ayrı yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.'' -İngiliz Aspinall Oglander
Öncelikle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz.
Atatürk ve Çanakkale Cephesi içeriğinde değinmek istediğim Deniz Zaferi'nin eğer Atatürk olmasaydı sadece yalın, sonuçsuz bir zafer olarak kalacağı ve İstanbul'un düşeceğidir. Peki Türk milletinin, bu zaferleri kazanmasında Atamızın rolü nedir?
Ulu Önder Deniz Zaferi'nin kazanılmasından hemen sonra, 19 Mart 1915 tarihli raporunda, 18 Mart Deniz Savaşı'nda düşmana ağır kayıplar verdirildiğini anlatmış ve bundan sonra yapılması gerekenleri sıralamıştır. Ayrıca Atatürk, düşmanların kıyıda etkisiz hale getirilmesi için bir savunma planı hazırlamıştır ancak Alman Mareşal Liman von Sanders Paşa 31 Mart'ta Atatürk'ün, düşmanı kıyıda karşılayıp imha etme esaslı savuma planını değiştirdi. Kıyıları savunmakla görevli birlikleri içeriye aldı, böylece kıyılar savunmasız kaldı. Nereye düşman çıkarsa oraya birlik sevk edilecekti.
25 Nisan 1915 günü İngiliz-Fransız birleşik donanması Arıburnu sahillerine çıktı. Onları ilk olarak 27. Alay karşıladı. Yardımlarına 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 57. Alay yetişti ve ''Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir'' emrini verdi, Conkbayırı sırtlarındaki gün boyu süren çıkarma sonuçsuz kaldı. (Eklemek isterim ki 57. Alay'ın tamamı şehit olmamıştır.) Aslında 'yedek tümen komutanı' olarak üslerinden emir almadan böyle bir harekete geçmesi askeri hiyerarşiye uygun değildi ancak Atatürk bu inisiyatifi almamış olsaydı Çanakkale Savaşı daha 25 Nisan günü kaybedilebilirdi. İsmet Görgülü'nün ifadesi ile ''Yarbay Mustafa Kemal, düşmana taarruz etmek için ordu komutanından gerekli izni almayı bekleseydi, düşman muharebenin ilk saatlerinde, bölgenin en hakim tepeleri olan Conkbayırı ve Kocaçimen'i ele geçirecek ve Boğaz yolunu açmış olacak, Seddülbahir'i savunan Türk kuvvetlerini de kuzeyden kuşatmış olacaktı. Aynı zamanda düşmanın çıkarma yaptığı Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine, muharebenin ilk gününde müdahale edebilecek mesafede Türk birliği bulunmadığından (M. Kemal'in tümeni hariç) Mustafa Kemal'in bu tarihi müdahalesi olmasaydı Çanakkale Muharebeleri, 25 Nisan günü kaybedilebilirdi.'' (İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, 1912-1922, s.83-84.)
Atatürk, bu başarısından dolayı Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı'na getirildi, Gümüş İmtiyaz Madalyası aldı, Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye 'KEMALYERİ' adı verildi, Muharebe Altın Liyakat Madalyası aldı, albaylığa terfi etti ve dahası... Şevket Süreyya Aydemir der ki “Mustafa Kemal'in doğum yeri Kemalyeri'dir. Çünkü Atatürk'ün çıkışı oradan ve Çanakkale muharebeleriyle başlar.” Bütün bu başarılar Çanakkale Kahramanı Atatürk'ün adının tüm ülkede duyulmasını, adından övgüyle ve saygıyla söz edilmesini 1919'da Milli Mücadele'yi başlatmak için Anadolu'ya geçtiğinde “Anafartalar Kahramanı” diye karşılanmasını sağladı.
Atatürk, düşmanın yeni taarruzunun Arıburnu'nun kuzeyinden olacağını üst makamlara TAM 3 KEZ söyledi. Ancak ''Merak etme beyefendi, gelemez!'' karşılığını aldı. Nitekim, Tam da Atatürk'ün tahmin ettiği gibi Arıburnu kuzeyinden yürüyerek General Goodly komutasındaki 20 bin Anzak askeri, Kocaçimen-Conkbayırı-Düztepe hattını ele geçirip Türk savunma hattını çökertti. Conkbayırı'ndaki düşman taarruzuna ilk olarak 19. Tümen Komutanı Atatürk müdahale etti. Conkbayırı'nda ilk direniş hattını oluşturdu. 8 Ağustos 1915'te, Conkbayırı, İngilizlerin eline geçti. Durumun iyice kötüleşmesi üzerine, 5. Kolordu Komutanı adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Atatürk'ü telefon başına çağırarak ''durumu nasıl gördüğünü'' sordu. Mustafa Kemal, ''Bütün mevcut kuvvetlerin, komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır!'' diye cevap verince, şaşıran kurmay başkanı, ''Çok gelmez mi?'' dedi, Atatürk, ''AZ GELİR!'' karşılığını verdi. Bu aşamada Atatürk, Liman von Sanders'in emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı'na getirildi. Kendi ifadeleriyle, ''Böyle bir sorumluluğu yerine getirmek, basit bir iş değildir. FAKAT BEN VATANIM MAHVOLDUKTAN SONRA YAŞAMAMAYA KARAR VERDİĞİM İÇİN kemali iftiharla bu sorumluluğu üstüme aldım. Ve hemen, saatlerce uzakta bulunan Çamlıtekke Karargahı'na atla hareket ettim.'' (Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, s. 15)
Kaç gecedir uyumamış olan ve sıtma nöbetleri geçiren Mustafa Kemal, 9 Ağustos günü 7. ve 12. tümenlerin, Anafartalar bölgesindeki bir tepenin başından sonuna kadar yönettiği taarruzu ile sayıca çok olan düşman bozguna uğrayarak kaçtı. Böylece Birinci Anafartalar Zaferi kazanıldı.
10 Ağustos'ta Atatürk komutasındaki 23,24,28. Alaylar Conkbayırı'nda saldırdı ve Conkbayırı'nın tamamını ele geçirdi. Atatürk bu savaş sırasında göğsündeki saate isabet eden şarapnel parçasıyla yaralandı.
10 Ağustos Conkbyırı taarruzu hakkında Fahrettin Altay Paşa'nın yorumu şudur: ''Mustafa Kemal, 10 Ağustos'ta yalnız İstanbul'un değil, bütün bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan İngilizler, iki ay sonra Gelibolu Yarımadası'nı boşaltıp çekilip gitmeye mecbur kalıyorlardı.''
21 Ağustos'ta Albay Atatürk'ün komutasında İkinci Anafartalar Zaferi kazanıldı.
Atatürk, hatıralarında, Conkbayırı Taarruzu'nu nasıl başlattığını şöyle anlatır: ''Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerlerimiz üzerinde bir defa patlarsa hücumun imkansızlığından şüphe etmiyordum.Hemen ileri koştum. Tümen kumandanına rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet kısa ve seri bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: ‘Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.’ Kumandan ve subaylara da işaretimle askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim. Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu. Allah, Allah, Allah… Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonunda ilk hatta bulunan düşman tümüyle imha edildi.''
Sonuç olarak, 8.5 ay süren Çanakkale kara savaşlarının en önemli anlarında, en büyük zaferlerinde ''Anafartalar Kahramanı'' Mustafa Kemal Atatürk vardır. Mareşal Liman von Sanders'ten sonra en fazla kuvveti, en uzun süre yöneten Atatürk başta olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/kategori/yazarlar/sinan-meydan/ Sinan Meydan, Yüzyılın Kitabı
Daha fazlası için Friendz10'da kal!
Yorumlar
her zaman kahraman
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız