Enver Paşa hesaplarını Mustafa Kemal'in “başarısızlığı” üzerine kurmuştu. Sakarya Zaferi'nden sonra işler değişti. Bolşevikler Enver'e sırt çevirdiler; yalnızca Ankara Hükümeti ile işbirliği yapma kararı aldılar. Enver de ümitsiz bir çabayla son çıkışını yaptı.
Henüz yirmi yaşındaydı. Erkânı Harbiye (Kurmay Subay) mektebindeki arkadaşı Kazım Karabekir'e soruyordu:
“- Kaşımdaki beyazlığın bir cihangirlik alameti olduğunu söylüyorlar ne dersin?" Başkalarının ne düşündüğü o kadar önemli değildi, kendisi buna inanıyordu. Napolyon'un yaşamına ilgisi mutlaka bir benzerlik arayışının ürünü olmalıdır. O Fransızlara ve Avrupalılara özgürlük ve haklarını kazandırdıysa, Enver de Türklere ve Müslümanlara aynı şeyleri kazandıran kahraman olmayı hep içinde yaşatmıştı.
31 Ekim 1918'de Mondros Ateşkesiyle Osmanlı Devleti kesin yenilgiyi ve tam teslimiyeti kabul edince, Birinci Dünya Savaşı'na girişin sorumlusu sayılan İttihatçı liderler toplu halde Avrupa'ya kaçtılar. Bir numaralı suçlu sayılan Enver Paşa, arkadaşlarından - özellikle Talat ve Cemal Paşalardan - ayrılıp, başlatmış oldukları evrensel İslam ayaklanması girişimini kendi başına gerçekleştirmek için önce Almanya'da sonra Rusya'da temaslara girişti, Hatta Bolşeviklerle işbirliğinden kaçınmadı. Asıl amacı, Anadolu'da başlayan ve başında Mustafa Kemal Paşa'nın bulunduğu “Milli Mücadele'nin liderliğini” ele geçirmekti.
1914- 1918 savaşı sırasında ve sonunda kaybedilenler o kadar büyüktü ki, İttihat ve Terakki'nin en damgalı yandaşları bile, o ismi artık kullanmak istemiyorlardı. Nitekim Sivas Kongresi'ne katılan üyeler “fırkacılık ve İttihatçılık yapmayacakları” konusunda daha başlangıçta yemin etmişlerdi. Ancak İttihatçıların komitacılığı zor aşılır bir güçtü ve Talat ile Cemal Paşaların aksine Enver, örgütünü - kendi kendini lağvetmiş olsa da kullanmaya çalışmaktan geri kalmadı. Herhalde Napolyon'un Elbe adasındaki sürgününden geri dönüp tekrar ordularının başına geçişi örneğini aklından çıkaramıyordu.
Yorumlar
Sonu iyi olmamış
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız