Aslında, o günlerde İngiltere'nin Dover, Hasting, Rommey, Mithe ve Sandwich gibi büyük limanları da korsan yatağından başka birşey değildi. Francis Drake, Henry Morgan ve William "Captain" Kidd bu dönemin en ünlü, devletle bütünleşmiş korsanlarıydı.
Korsanların çetin koşullarda yaşadıkları bir gerçekti ama, bu durumu fazla abartmamak gerekiyor. Çünkü, o dönemde kral himayesinde korsanlık yapanlar, çok katı disiplin kuralları altında eğitilen donanma askerlerinden daha rahattılar. Kralla iş birliği yapan korsanlar, genel olarak ya İncil’e ya da baltaya el basarak yemin ediyorlardı.
Korsanlarla kral temsilcileri arasında bir disiplin ve tazminat anlaşması bile imzalanırdı. Savaşta yaralanan korsanlar, bu anlaşma çerçevesinde tazminat alırlardı. Bir parmağını, ya da gözünü kaybedene 100 altın para, sol kolunu kaybedene 500, sağ kolunu kaybedene 600 altın para tazminat ödenirdi. Kaptan, diğer korsanlardan her zaman iki misli daha fazla pay alırdı.
Ancak, korsanlık aleminde kaptan statüsünün, donanmadaki kaptan subay statüsünden farklı olduğunun altını çizmek gerekir. Korsanların kaptanı en küçük bir hata yaptığında emrindeki serseriler ayaklanır ve onu alt ederlerdi. Kaptanlara genellikle iki tür ceza verilirdi: Ya az miktarda yiyecek ve bir tüfekle ıssız bir adaya bırakılırlardı, ya da geminin iskelesinden denize doğru uzatılan bir tahtanın üzerinde saatlerce bekletilirlerdi.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız