Barış zamanı küçük boylar ve klanlar çobanlık yapıyor, yağma (geçim sağlama etkinliği) ve savaş zamanı birleşerek etkili şefler liderliğinde 100.000 atlıya (yedek atlarla birlikte 300.000) varan ordular oluşturuyorlardı. Öküzlerin çektiği arabaların üstüne yerleştirilmiş yurtlardan (keçe çadırlar) oluşan taşınabilir yerleşimler, yerleşik ulusların erişemediği lojistik desteği mümkün kılıyordu. Öykü tanıdık mı geldi?
Evet Tuğrul ve Çağrı Beyler, Mete Han, Bilge Kağan ve Cengiz Han da aynı yöntemi uyguladılar. Büyük çaplı tarım yapmayan göçebenin, yerleşik uygarlıkları yağmalaması zorunluydu. Yerleşik düzene geçtiğinde ise, göçebe kültürünü, kimliğini yitirmesi tehlikesi vardı. İskitler, buğday tarımını yaygınlaştırarak Attila'nın Hunları'nın tahta kulübelerden oluşan kentlerinin öncüleri oldular ve kimlik yitirmeden yerleşikliğe geçmekte insanlığa bir örnek sundular. Ancak, klasik anlamda barbar ya da eli kanlı katil değildiler. Yazılı hukukun hüküm sürdüğü uygarlıklara göre, dağınık yaşayan göçebenin ülkesinde oluk gibi kan akmasını önlemenin tek yolu, törelere bağlılıktı ve İskitler de düzenlerini böyle korudular.
İskitler günlük yaşamlarında rahat ve özgürdüler. Ülke balık ve yaban hayvanıyla doluydu, ormanlar ve otlaklar vardı. Barış zamanı yemek sıkıntısı çekilmiyordu. Türkler ve Moğollar gibi, mayalanmış at sütünden üretilen kımız içkisini içiyorlardı. Sanıldığının tersine İskitler az et yiyorlardı. Her şeyden önce, yaban hayvanı avlamak zahmetli bir işti ve ateşli silahların olmadığı dönemlerde ürkek hayvanları avlamak için harcanan günlerin sonunda boş elle dönülebiliyordu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız