Göçmen toprakları, Avrasya'nın göbeğinde çayırlık bir kuşak halinde, Sarı Irmak'tan Tuna'ya 7000 km. boyunca uzanıyor ve 40° - 50° paralelleri arasında konumlanıyordu. Bu bölgenin kuzeyinde sık ormanlar, güneyinde ise deniz, çöller ve sıradağlar bulunuyor. Bozkırlar, Çin'in verimli ovalarına ve Karpatlar'ın ötesindeki Tuna havza'sına komşu. Biraz da bu yüzden ve göçebe halkların tarımla uğraşması nedeniyle, Macaristan Ovası Avrupa'da büyük çaplı tarımı ilk tanıyan ülkelerden biri oldu. Göçebeler imparatorluklar kurduğu zaman, bozkırlara sınır yerleşik uygarlıklar da Çin Şeddi gibi savunma önlemleri aldılar.
Eski Yunanlılar ve ardılları Batı Avrupalılar için İskit ülkesi buzulların, tundranın, keskin soğuğun ve hızlı esen rüzgârların diyarıydı. Gerçekten de bu topraklara çok sert kara iklimi koşulları egemen. Sıcaklık, kışları sıfırın 20-30 derece altına düşerken, yazın her yeri kavurarak bozkırlar yaratıyor. İki mevsim arasına yerleşen ilkbaharın yağmurunda ise laleler, mavi adaçayları, mor sümbüller, buğdaygiller yetişiyor. Bozkırların kuru havası ve nispeten düz arazi, at üstündeki İskitler'in çok uzağı görmesini sağlıyordu. Pusuya yatmış yaban kedisini, avının üstünde süzülen kartalı, yabancı insanları ve otlayan besi hayvanlarını... Bir de köken söylencelerine konu olmuş sürekli esen rüzgâr var. İlksel ilke Vayu'nun soluğu, eski Yunanlılar'ın ilksel hiçliği Kaos'a düzen verdi. İphigeneia'nın kurban edildiği Artemis'in kökleri, Kırım'a uzanıyor ve İskitler "kılıç ve rüzgâr" üstüne ant içiyorlardı.
İskitler'in tek bir dili mi konuştuğu, yoksa ayrı dillere sahip farklı halklar topluluğu mu oldukları tartışma konusu. Büyük olasılıkla içinde Moğol unsurlarını barındıran Mete'nin Hunları gibi karışık bir topluluktular. Konuştukları dilin Hint-Avrupa kültürünün parçası Doğu İran dillerine benzediği biliniyor.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız