Birçok bilim adamı için uygarlıkların tarihi, yazı için kullandıkları malzemeyle yakın bir ilişki içinde... Yazı ile toprak ananın sunduğu zenginlikler arasındaki bağ çok açık. Sümerler, uygarlıklarını Mezopotamya'nın tek zenginliği olan killi toprak üstüne kurmuşlardı. Evlerini, tapınaklarını hep bu maddeden yapmışlardı. Bir gün kil tabletlerin üstünü kamışlarla kazıyabileceklerini keşfettiler. Daha sonra güneşte kuruttukları bu kil tabletlerin üstüne sahip oldukları malları yazmaya başladılar. Mısırlılar, killi toprak açısından Mezopotamya halkları kadar şanslı değillerdi. Ama onlar da Nil Deltası'nda bol miktarda yetişen papirüs bitkisine sahiptiler.
Bu bitkiden aynı adı taşıyan bir tür kâğıt elde ettiler ve üstüne fırçalarla yazmaya başladılar. Böylece Eski Mısır'ın ünlü kâtipleri ve hiyeroglif yazısı doğdu. Yeni sistem, Mezopotamya'nın kamış kalemle yazılan çiviyazısına oranla daha yumuşak bilek hareketleri gerektiriyordu ve kaligrafi açısından çok daha estetikti. Günümüzde, batı dillerinde kâğıt anlamına gelen (papier, paper) kelimelerin etimolojik kökenini oluşturan papirüs kelimesi, eski Mısır'da çok daha kutsal bir anlam taşıyordu. Firavunlar ülkesinin dilinde papirüs "papouros" kelimelerinin birleşmesinden oluşuyordu ve "krala ait olan" anlamına geliyordu.
Gerçekten de eski Mısır'da papirüs üretimi, doğrudan doğruya firavunun tekelindeydi ve çok değerli bir maddeydi. Papirüs üretimi hem ince bir işti hem de oldukça masraflıydı. Kâğıtlar, bitki sapının içindeki lif tabakaları dikilerek elde ediliyordu. Tıpkı günümüzdeki kumaş tabakaları gibi, papirüs de onlarca metrelik tabakalar halinde katlanıyordu. Papirüs kâğıdı, kil tabletlere oranla daha yumuşak ve hafif olduğu için, kısa bir süre içinde çivi-yazısının pabucu dama atıldı. Tam 2000 yıl boyunca papirüs, sadece Mısır'da değil, bütün Ortadoğu'da ve Akdeniz havzasında kullanılan tek yazı aracı sıfatını korudu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız