Yeşilçam’ı çok severim filmleriyle, oyuncularıyla, müzikleriyle. Türkan Şoray, Ediz Hun, Kartal Tibet, Gülşen Bubikoğlu, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, Hulusi Kentmen, Sadri Alışık, Münir Özkul, Adile Naşit… Daha aklıma gelmeyip de yazamadıklarım…
O dönemlerin yapısı, dokusu bir başka. Her halinden naiflik akıyor durumun. Filmlerini düşünün o karakterlerin kibarlıklarını, konuşma tarzlarını. Ne kadar kibarlar ne kadar harika bir konuşma şekilleri ve diksiyonları var. Şimdiki gibi tuhaf bir dil yapısı yok.
Filme odaklılar sadece, konuya. Gereksiz hiçbir şey eklemiyorlar. Reyting uğruna çıkarılmış eserler değiller. Üstelik ne zor şartlar altında çalışıyorlarmış, şimdikiler gibi değiller. Birbirlerine de gerçekten çok bağlı insanlar.
Mesela Hulusi Kentmen, hep fabrikatör bir baba rolünde karşımıza çıkardı ama aslında maddi sıkıntılar içinde yaşayan bir adammış. Fabrikatör rolü bitip, köşedeki otobüs durağında dolmuş beklermiş.
Adile Naşit çocuklarının karnı doysun diye komşusundan bayat ekmek istediği zamanlar yaşamış. Oysa gülüşü dünyalara bedel bir kadın. Sanki hiç derdi tasası yokmuşçasına güzel gülümsüyordu.
Belki de ben eskileri çok sevdiğimdendir bilmiyorum ama günümüzdeki şarkılar bana o eski şarkıların tadını vermiyor mesela. O zamanlar her şey çok daha kıymetliymiş gibi geliyor bana. Şarkıların sözleri, müziklerin kalitesi daha bir sağlammış.
Sizi bilmiyorum ama ben o dönemlere aşığım diyebilirim. Döner dolaşır Yeşilçam izler, o şarkıları dinlerim.
Yorumlar
Ben çok severim!
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız