Bu durum özellikle karada yaşayan dev cüsseli hayvanlar için daha da geçerli... Bu hayvanların kilosu arttıkça, yerçekimi kuralı onlar üzerinde çok daha etkili olmaya başlıyor. Bu hayvanların kasları ve kemikleri dayanılmaz mekanik baskılara uğruyor. Çünkü, hayvanın vücudunun yayıldığı alan iki misli büyürken, ağırlığı üç misli artmaya başlıyor. Yani, boyunu üçe katlıyan bir hayvan aynı süre içinde ağırlığını 27 kat artırıyor. Bunun sonucu dev cüsseli hayvanlar için bir yerden bir yere kımıldamak büyük bir sorun haline geliyor ve küçücük bir darbe almaları ya da düşmeleri ölümcül sonuçlar verebiliyor. Yüksekçe bir uçurumdan aşağıya düşen fareye hiçbir şey olmuyor; aynı noktadan düşen bir kedi ise belki ayaklarından bir tanesini yaralıyor. Ama insan, aynı uçuruma düştüğünde ölüyor. Fil gibi dev cüsseli hayvanların içinse küçük bir kurtuluş şansı bile yok; paramparça olup can veriyorlar.
Aşırı cüssenin getirdiği bu dezavantajı hayvanlar da hissetmiş olsa gerek; çünkü, tarih öncesinin dev kara hayvanları bile 40 ile 50 tonu geçmeyen bir yapıya sahipler... Bu sınırı geçen tek örnek bir dinozor... "Brac-hiosor" türünden bu hayvanın ağırlığının 80 tonu geçtiği ve yüksekliğinin de dört katlı bir apartman boyuna ulaştığı tahmin ediliyor. Bu hayvanın bir yerden bir yere hareket ederken neler çektiğini düşünmek bile zor...
Bu hayvanlar kara hayvanına oranla çevre koşullarına daha iyi uyum gösteriyorlar. Çünkü, suyun yoğunluğu vücutlarının yoğunluğuyla hemen hemen aynı... Bu nedenle, yerçekiminin etkisini daha az hissediyorlar ve kara hayvanları gibi ağırlıklarının altında ezilmiyorlar. Ayrıca, su üstünde yüzdükleri için pek o kadar fazla enerji tüketmiyorlar. Öte yandan, deniz hayvanları çok geniş bir alan içinde yaşıyorlar ve besin kaynakları hemen hemen sonsuz... Nitekim, bugün yeryüzünün en iri hayvanlarının okyanuslarda yaşaması bir tesadüf değil... Balina köpekbalığı balık türü olarak 50 ton ağırlığa, mavi balina da bir memeli olarak rahatlıkla 150 ton ağırlığa ulaşıyor. Ancak bu deniz devlerinin de bir sorunu var: Hareket etmek için çok büyük çaba harcıyorlar. Çünkü, ağırlıklarına paralel olarak, hızları suyun direnciyle büyük ölçüde frenleniyor. Üstelik, suyun direnci havanın direncine oranla tam 800 misli daha fazla…
Ne var ki, havanın direncinin göreceli azlığına karşın dev cüsseli kuşlar da ağırlıklarının kurbanı olarak çetin bir ölüm kalım savaşı veriyorlar. Havada daha yükseklere ulaşabilmek için kanatlarını ağırlıklarıyla orantılı olarak fazla açmaları gerekiyor. Tabii, bunun için de aşırı bir enerji tüketiyorlar. Bu durumda aşırı gelişen kasları vücutlarının aerodinamik yapısını olumsuz yönde etkiliyor. Dev kuşlar, özellikle yükselirken muazzam bir enerji tüketiyorlar. Kanatlarının uzunluğu 3,5 metreyi bulan bir albatros, havalanabilmek için karada metrelerce koşmak ve hız almak zorunda kalıyor. Yırtıcı ve avcı kuşların sürekli uçmayıp, belli bir kayanın üstünde durarak avlarını gözlemelerinin nedeni, işte bu enerji tüketimini en aza indirmek ve kayadan aşağı süzülerek avantaj kazanmak...
Yorumlar
Dertlere bak
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız