Osmanlılar, fetihten hemen sonra, "şer'en memnu" olduğu halde, Bellini'ye resmini yaptıran Fatih'ten beri batılı ressamlara kapılarını açık tuttular. Ancak bizde resim sanatında gerçek anlamda batıya yöneliş, günümüzde adı İTÜ olan Mühendis Mektebi'nde desen derslerinin yer aldığı 1793 yılında başlar. 1834 yılında kurulan Harbiye Mektebi'nde de desen dersleri veriliyordu ve iki Müslüman öğretmen (İbrahim ve Tevfik Efendiler) resim öğrenimi görmek üzere devlet tarafından Avrupa'ya gönderilmişti. II. Mahmud'tan sonra gelen Abdülmecid de resme açık bir sultandı ve Üsteğmen Hüsnü Yusuf'u resim öğrenimi görmesi için Avrupa'ya yollamıştı.
II. Mahmud'la başlayan, Abdülmecid devrinde ise Tanzimat Fermanı ile desteklenen batıyı yakalama gayretleri sırasında, Avrupa saray çevreleri ve soyluların yaşantısı büyük ölçüde taklit edilmeye başladı. Bunun sonucu olarak da batılı sanatçılar, Osmanlı devleti hesabına çalışır duruma geldi. Özellikle Abdülmecid devrinde yabancı sanatçılar altın dönemlerini yaşadılar. Bu sıra Avrupanın en ünlüleri (Melling, Brindesi, Allom, Miss Pardoe, Bartlett) başta İstanbul olmak üzere İzmir, Antalya, Bursa gibi önemli kentlerin resimlerini, gravürlerini yaptılar. Osmanlı Sarayı'nda ilk defa bir resim sergisi 28 Aralık 1845 tarihinde açıldı. Padişahın merakını çeken Avusturyalı Orekir adlı bir ressamın manzara resimleri sarayda sergilenmişti.
Uzun bir doğu gezisi yapan ve ülkesine dönerken gemide ölen İngiliz ressam Sir David Wilkie, İstanbul'da bulunduğu sıra saraya kabul edilmiş ve Abdülmecid'in portresini yapmıştı. Kısa bir süre için gelip de uzun yıllar boyu İstanbul'un büyüsüne kapılan sanatçılar da oluyordu. İtalyan asıllı Amadeo Preziosi bunlardan biriydi. Gaspare Fossati hem ressam hem mimardı. Bu yüzden hep tarihi binaların resimlerini yaptı, Ayasofya'nın 1853'te gördüğü tamirden sonraki halini bir albüm şeklinde yayınlamıştı, İtalyan ressam Copoli Amarani Egidio 1854'te İstanbul'a gelmiş ve halen Dolmabahçe Sarayı Kütüphanesi'nde olan 31 Osmanlı padişahının portresini yapmıştı.
Abdülmecid devrinden kalma kayıtlardan anlaşıldığına göre, Avrupalı ressamlar saraya tablo hediye etme yarışına girmişlerdi. Çünkü sanatsever padişah hiçbir hediyenin altında kalmıyor, üstelik ressamları madalyalarla onurlandırıyordu. Bu arada yoksul sanatçıları da himaye eden padişah, Aynaroz rahiplerinden bir sanatçıya hazineden beş bin kuruş ihsan buyurmuştu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız