Eski Çin'de, ilkel dini inançlar ve halk efsaneleri oldukça yaygındı. Bu inançlar uzun yıllar varlıklarını sürdürdüler, ancak süreç içinde değişen siyasal ve toplumsal koşullar nedeniyle etkinliklerini yitirdiler. Çin’de gerek din gerekse felsefe konusunda ilk ciddi arayışlar, "Savaşan Krallar" döneminde görüldü. Tam anlamıyla bir kavga, kaos ve belirsizlik dönemi olan o tarihlerde, daha düzenli ve daha eşitlikçi bir toplum anlayışı arayışları başladı. Bu dönemde çok sayıda insan, çevresine topladığı gençlerle bir düşünce ekolü kuruyor ve fikirlerini, yaymaya çalışıyordu. Buna Çin tarihinde " 100 Okul" akımı deniyor. Bu düşünürlerden bazılarının etkinliği günümüze kadar sürdü. Bazıları ise birer adsız kahraman olarak tarihe gömüldüler.
Bu düşünürlerin içinde en önemlisi, kuşkusuz, fikirleri günümüzde bile Çin toplumunu derinden etkileyen Konfüçyüs idi. M.Ö. 551–479 tarihleri arasında yaşayan düşünür, doğaötesi olaylarla, ruhlarla ve tanrılarla ilgilenmemişti. Onun için önemli olan insanların davranışlarıydı ve bunların daha doğru ve daha dengeli olması için düşünce üretmişti. Düzen temeline dayalı bir yaşam felsefesi ve biçimi için pratik kurallar geliştiren Konfüçyüs, düşüncelerinde insanların sağlam ahlaki ilkelere sahip olmalarına, toplumsal hiyerarşiye ve sadakate çok büyük önem veriyordu.
Konfiçyüs'e göre, insan erdemliliğe, örneklerden ders çıkararak ulaşabilirdi. Hayatı boyunca siyaset ile de yakından ilgilenen Konfüçyüs'ün amacı, mesajlarıyla yönetici sınıfları etkilemekti. Böylece, halkın daha mutlu yaşayacağı bir sistem ve onun adaletli, doğru yöneticilerini yaratmak peşindeydi. Konfüçyüs'ün düşünceleri, o hayatta iken çok fazla ilgi uyandırmadı. Ancak, ölümünden sonra değeri anlaşıldı ve çok büyük bir taraftar kitlesi topladı. Özellikle Han Hanedanı döneminde, imparatorlar onun düşüncelerinden çok yararlandılar. Örneğin Konfüçyüs, kamu görevlerinin asalete ve zenginliğe göre değil, basarı ve yeteneğe göre dağıtılmasını öngörüyordu. Han Hanedanı döneminde, imparatorlar onun düşüncesini izlediler ve kamu görevlilerini ciddi sınavlardan geçirerek almaya başladılar. Konfiçyüs'ün düşünceleri günümüz Çin toplumunda bile saygıyla anılıyor. Çin insanının sosyal davranışlarına ve özellikle eğitim sistemine etkileri hâlâ sürüyor.
"Yaşlı Usta" diye adlandırılan Laozi'nin M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda yaşadığı tahmin ediliyor. Konfüçyüs'ten farklı olarak Laozi, siyasal moral ve toplumsal yaşamın pratik kuralları gibi günlük kavramlarla ilgilenmiyordu. Ona göre, insan gerçek yolu kendi içine dönerek bulacak ve bunun için de basit ve hareketsiz bir yaşam tarzını benimseyecekti. Taraftarlarına, doğa ile uyumlu, basit bir yaşam biçimi öneriyor ve maddi varlıklarını en aza indirmelerini öğütlüyordu. Bütün bu özellikleriyle Laoizm, Konfiiçyüs'ün düşüncelerinden farklı olarak, yönetici sınıflar arasında değil, geniş halk kitleleri arasında yaygınlık kazandı. Özellikle M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren onun öğrencileri, Çin'in kırsal kesiminde çok sayıda taraftar edindiler. Böylece Laoizm bir düşünce akımı olmaktan çıkıp, ciddi bir dini hareket haline dönüştü. Seremonileri, ayinleri, manastırları ve ibadet merkezleriyle bir din yapısı kazandı.
Han Hanedanı'nın geç dönemlerinde, yani M.S. 1. ve 2. yüzyıllarda, Çin toprakları üzerinde bir başka dini inancın ilk tohumları atılmaya başladı. Bunlar, Budizm'i yaymaya gelen Hintli misyonerlerdi. Ne var ki, önceleri pek fazla etkili olamadılar. Basit ve zenginlikten yoksun bir yaşam, disiplin, fedakârlık ve meditasyon isteyen Budizm, Han döneminde zenginleşen Çin toplumunun istemleriyle pek uyuşmuyordu. Bu dini düşünce, gelişme ortamını, M.S. 220 yılında Han Hanedanı'nın yıkılmasından sonra ortaya çıkan kavga ve kaos ortamında buldu. Barış fikrini savunduğu için, bu dönemde epeyce taraftar kazandı. Buda dininin Çin topraklarındaki en büyük rakibi Konfüçyüs felsefesini savunanlardı. Konfiçyüs'ün öğrencileri, Buda öğretisini kendi gelişmeleri için ciddi bir engel olarak görmüş ve Budizm'in Çin'de yayılmaması için ellerinden geleni yapmışlardı. Budistler ise, kendilerini hiçbir zaman Konfüçyüs ya da Laozi'nin rakipleri olarak sunmadılar ve bütün dini öğretilerin bir arada yaşayabileceğini savundular. Yine de Tang Hanedanı dönemine kadar önemli kovuşturmalara uğradıkları için, Budistler büyük kentlere nüfuz edemediler; kırsal kesimde ve Çin'in sınır boylarında varlıklarını sürdürdüler. Nitekim, bugün Çin'de ortaya çıkarılan, eski dönemlere ait birçok Buda heykeli, kentlerin uzağında, dev mağaraların içinde, duvara kazınmış bir durumda.
Yorumlar
Kültür devi
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız