Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma birkaç eski uçakla, bozuk uçak parçalarını Eskişehir Şimendifer Atölyesi'nde bir araya getiren Türk havacıları, Millî Mücadele'nin tüm safhalarında hem keşif görevi yaptılar hem de düşmanla savaştılar. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 25 Ağustos 1922 akşamı Cephe Tayyare Bölük Komutanlığı'na şu emri gönderdi:
“26 Ağustos 1338 (1922) tarihinden itibaren ordumuz umumi taarruza başlayacaktır. Yarın öğleden evvel saat 06.00 ile 08.00 arasında düşman ihtiyat grubunun vaziyeti tespit olunacaktır. Afyon cenup mıntıkasındaki düşman kıtaatının vaziyeti keşif yapılacak, harp tayyarelerimiz düşmanın keşif faaliyetine mâni olacaktır.” ertesi sabah Türk tayyareleri erkenden göreve çıktılar.
Hava çok kötüydü, şiddetli bir fırtına vardı. Ancak bölük komutanı Yüzbaşı Fazıl Bey yönetimindeki tayyareciler daha ilk gün, 4 hava muharebesi yapıp düşmanın 3 keşif uçağını kendi hatları gerisi ne sürdüler. Yüzbaşı Fazıl Bey de Afyon Hasanbeli civarında bir düşman uçağını düşürdü. Türk tayyarecileri kısıtlı imkânlarla sürdürdükleri savaşı çok az kayıpla, uçak ve yedek parça açısından da büyük gani metler elde ederek sonuçlandırdılar. Millî Mücadele başlama dan önce birkaç uçakla kurulan tayyare bölüğü, Ekim 1922'de Yunanlılardan ele geçirilenler ayrıca İtalya ve Fransa'dan satın alınanlarla birlikte, 50 uçaklık bir filoya sahip olmuştu.
Oysa Birinci Dünya Savaşı sonunda ordunun tüm birimleri gibi, havacılar da her şeylerini kaybetmişti. 1919 sonunda Mustafa Kemal'in askerlerinin elindeki hava gücü kısmen hur da haline gelmiş, güçlükle hare ket eden makinelerden ya da düşman kuvvetleriyle yapılan muharebelerde ele geçirilmiş kullanılmaz durumdaki uçaklardan ibaretti. Bozuk veya kırık-dökük tayyareler Eskişehir'deki şimendifer tamir atölyesinde onarılarak kullanılır hale getiriliyordu. Bu uçakların birçoğu keşif görevin de kullanılabiliyordu. Türk tayyarecileri 20 subay (pilot, teknisyen ve yer hizmeti), 10 sivil pilot ve 10 kişi de makinist ve tamirci olmak üzere, topu topu 40 kişiden oluşuyordu. Garp Cephesi'nden iki tayyare bölüğü Yüzbaşı Fazıl Beyin komutasında İsmet Paşa'ya bağlı olarak görev yapıyordu. Ancak tayyare yedek parçası ve tamir malzemesi yoktu. Çoğunluğu yurt dışından gelmesi gereken parçalar, kaçak yollardan İstanbul'daki gizli teşkilat “Felah Grubu” tarafından ve işgalci kuvvetlerin depolarından rüşvet karşılığı temin ediliyordu.
Bu durum Sakarya Savaşı öncesinde öyle bir hal almıştı ki, uçakların bir bölümü kanatlarında kullanılan emayit adlı özel kaplamanın eksikliği nedeniyle yumurta akı ve patatesten yapı lan karışımın sürüldüğü brandalar kullanılarak uçuruluyordu. İlk pilotlardan Sıtkı Tanman da anılarında, Fransız siyaset adamı Franklin Bouillon'un aynı günlerde Eskişehir'deki uçaklarımızı gördüğünde:
“ Ne delice kahramanlık, elbette kazanırsınız azizim! ”
dediğini yazıyor.
Sakarya Savaşı'nın kazanılmasından sonra Türk ordusunun elinde keşif ve avcı uçağı olarak kullanılabilen toplam 16 tayyare kaldı. Büyük Taarruz günleri yaklaşırken hızla silahlarını arttırmaya başlayan Türk ordusu artık barış halinde olduğu Fransa ve İtalya'dan birçok askeri malzemeyle birlikte uçak da satın aldı.
O günlerde Erzurum'un tanınmış ailelerinden Hacı Ahmetzâdelere mensup Nafiz Bey, büyük bir fedakârlıkla İtalyanlar' dan 3 uçak satın alarak İstanbul üzerinden kaçak yolla Anadolu'ya getirtmiş ayrıca bir telsiz istasyonunu da yurtdışından aldırarak Türk ordusuna hediye etmişti. Nafiz Bey bu uçaklarla düşmanın üzerine ilk bombayı atacak kişiye 200 lira ödül vereceğini duyurmuştu. Ama yalnızca uçak almak yetmiyordu, bir de bu uçakların benzini vardı ve o dönemde çok zor bulunuyordu. Dışarıdan temin edilmesi ise uzun zaman alıyordu. Benzin hem Rusya'dan hem de Antalya yolu ile İtalyanlar' dan satın alınıyordu. Benzin at sırtında cepheye taşınıyordu.
1921'de Paris'te toplanan Yüksek Barış Meclisi'nde, “özel şirketler savaş halindeki ülkelerle silah ticareti yapabilir” yolunda bir kararın alınmasından sonra, Fransa ve İtalya'dan silahsız olarak teslim alınan uçaklara eski Alman uçaklarının Maksim makineli tüfekleri takıldı. Fakat Alman uçaklarının motor dişlilerine göre yapıları bu tüfekler yeni uçakların motorlarına uymuyordu. Pervane arasından ateş eden bu uçaklardan atılan mermilerin çoğu kendi pervanesini delerek pilotu zor durumda bırakıyordu. Büyük Taarruz sırasında birçok kez kendi mermileriyle pervanesi delinen uçak, alana geri dönmek zorunda kaldı.
Bu şartlar altında girilen Büyük Taarruz'dan sonra ele geçirilen her kentte, düşmana ait çeşitli tiplerde tayyareler, Türk hava gücüne katıldı. Özellikle İtalyanlardan satın alınan ve düşmandan ele geçirilen Spad av uçakları, 1922 başından itibaren büyük yarar sağladı. Büyük Taarruz'da avcı görevi yapan Spadlar, o günlerde Yunanistan'da çıkan iç karışıklıkları yazan Rizospatris, Elefteros Tipos ve Patris gazetelerini ve Türk ordusu tarafından esir alınmış Yunan askerlerinin teslim ol çağrılarını içe ren bildirileri, cephe gerisine atarak Yunan ordusunun dağılmasını sağladılar. Kurtuluş Savaşı boyunca Türk tayyarecileri Yunanlıların 15 uçağını sağlam ele geçirip 10 uçağını tahrip ettiler. Türklerin kaybı ise sadece 3 uçaktı.
Yorumlar
Uçaksız olmaz
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız