Cellâtlar toplum tarafından dışlanır; bu yüzden de hiç kimse kendiliğinden bu memuriyete talip olmazdı. Antik Yunan ve Roma’da bu iş zorla esirlere yaptırılırdı. Roma kolonilerinde ise, idamları, çarmıha germeleri Lejyonerler infaz ederdi. Roma İmparatorluğu’nun tümünde cellâtlar onursuz, hiçbir hakka sahip olmayan ve adeta dokunulmaz insanlar sayılıyordu. Cellât şehir dışında oturmak, kente inmek zorunda kaldığında da elindeki küçük bir çanla geldiğini kentin “onurlu” insanlarına duyurmak zorundaydı. Çünkü, Cellât eğer bir kişiye dokunursa, o kişinin onuru zedelenirdi. Farkında olmadan küçücük bir dokunuş bile olsa.” Eğer çevrelerinde bir cellât varsa Roma vatandaşlarının çoğu ona onursuz, namussuz olduğunu hissettirirdi “diyor Romalı politikacı ve tarihçi Çiçero.
Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, Orta Avrupa devletleri de alışıla gelen idam geleneğini sürdürdü. Bunun anlamı şuydu: Katil, kurbanını nasıl öldürmüşse öyle ceza görecekti... Örneğin, iple boğmuşsa, o suçlunun asılması gerekiyordu. Ancak, bu şekilde idam, bütün infaz metotlarını içermiyordu. Durum her zaman bir tek elden infaza uygun düşmüyordu. Sonunda uygun bir ceza bulmak o kadar angarya haline geldi ki, bu kararı vermek mübaşire kalmaya başladı.
Bazen de cellâdın kendisi hüküm vermek zorunda kalır; kendi belirlediği cezayı yine kendisi yerine getirirdi. Ancak, bu kısa sürede yolundan çıktığı için sorun yaratmaya başladı; yanlış uygulamalar sonucunda itirazlar yükseliyordu. Bu nedenle "Romalı Cellât" yöntemine geri dönüldü. Artık, Latince adına uygun olarak, "Carnifex" deniliyordu cellâtlara.
Orta çağ hukuk tarihinde cellâdın ismi, 1276'da ilk kez Augsburg'un şehir kanunlarında yer aldı. Ve hemen o eski Roma dönemindeki gibi, "dikkat edilmesi gereken", "onursuz, haysiyetsiz adam" durumuna geri döndü. Cezaları yerine getirmek, hiçbir onurlu vatandaşın üzerine almak istemediği tüm işleri tamamlamaktı. Cellât; suçluları prangaya vurur, fahişeleri gözaltında tutar, lağımların temizliğinden sorumlu olur, hayvan leşlerini götürüp gömer ve daha başka bir yığın iş yapardı. Hayvan leşleri ile ilgili işinden dolayı da kendisine, "Deri yüzen" denildiği de olurdu.
Cellâdın yaptığı işlere bakıldığında, bu kişinin bir Orta çağ kentinde onursuz insanlar sınıfına girmesine hiç de şaşırmamak gerekiyor. Tıpkı, günümüzde Hindistan'da hiçbir "kast" a ait olmayan "parya" lar gibi, o tarihlerde cellât olmak da günlük hayatın içinde onursuz olmak; medeni haklardan yoksun kalmak ve toplumdan dışlanmak anlamına geliyordu. Bu haysiyetsiz, onursuz insanlar arasında, memleket memleket dolaşan hokkabazlar, inançları farklı yabancılar da vardı. Ancak, işin enteresan tarafı, bu onursuzlar sınıfına ebelerin, banyocuların, değirmencilerin, çobanların, keten dokumacılarının ve çömlekçilerin de girmesiydi. Hiçbir nedene bağlı olmaksızın bu insanlar da medeni haklardan yoksundular.
Yorumlar
Zor meslek
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız