Yine de tüm bu gruptan sayılan insanlar arasında en çok dikkat çekeni cellâttı. O, şehir surlarında berbat bir kulübede oturur, tuhaf kıyafetler giyer ve tıpkı eski Roma'da olduğu gibi insanları kendine karşı uyarırdı. Kilisedeki yeri, en dipte ve diğer insanlardan uzaklaydı. Rahibin sık sık kendisini cemaate almayı reddetmesine de alışıktı.
Bir hana gittiğinde, herhangi bir kişi varlığına itiraz ederse, cellâda sadece utanmak düşerdi. Eğer, hiç kimseden bir itiraz gelmezse, diğerlerinden uzak bir köşeye tek başına çekilir; yine sadece kendi kullandığı ve başka kimsenin içmediği bira kupasıyla otururdu. Para ödeyeceği zaman, meyhaneci de, tüccar da, önce paranın üzerine üç kez istavroz çıkarır ve parayı ondan sonra alırdı. Cellât, karısının doğum sancıları tuttuğunda, doğumu yaptırmak için evine koşup gelecek bir ebe bulamazdı. Ebeler de kendileri gibi onursuz insanlar sınıfına girmesine rağmen.
Onun ölüsünü mezarlığa taşımak için kimse bulunmazdı. Dul karısı ümitsizce koşuşturur, kocasının tabutunu taşıtmak için ayaktakımından adamlar bulmaya çalışırdı. Cellât çocuklarına da babalarına olduğu gibi davranılırdı. Yapacak başka bir iş bulamayan oğulları da onun gibi cellât olmak zorundaydılar. Cellâdın kız çocukları da kendisini kabul edecek, "onurlu bir erkek" bulamadığından, ancak bir cellât ailesine gelin gidebilirdi. İşte, bu nedenle, aynı vazifeyi yapan çeşitli nesiller boyu Avrupa'da düzinelerle "cellât hanedanı" oluştu... Bu "onursuz hanedanlık'' nedeniyle toplum dışına itilmişlik de nesilden nesille geçiyordu.
Cellâdın çocuklarının sadece cellât ailelerinden birine mensup eş seçmesi zorunluluğu nedeniyle, cellat aileleri kısa sürede birbirleriyle hısım, akraba olmaya başladılar. Tıpkı, ülkeyi yöneten hanedanlar gibi... Örneğin; Güney Almanya ile Alsace cellât aileleri arasında, hayli sıkı bir akrabalık bağı vardı. İsviçre'de Grosholz ve Vollmar ailelerinin üyeleri de nesiller boyunca akraba oldular. Bu İsviçreli aileler tüm diğer Fransız cellât hanedanlarıyla da akrabaydı. Bu ailelerin birliktelikleri, 1930'lu yıllara kadar sürmüştü.
Özellikle Orta Çağ’da ve onu izleyen yıllarda cellât, aranan resmi bir görevliydi. Çünkü en küçük yerleşim birimlerinden tutun da en büyüklerine kadar idam kararları eksik olmuyordu. Nürnberg gibi bir şehirde, o yıllarda 1500 ile 10.000 arası kişi yaşıyordu ve bu da ortalama olarak her ay bir idam kararı demekti. Cellâdın gördüğü diğer işler de düşünülürse, neden bu kadar aranan bir memur olduğunu anlamak da kolaylaşıyor...
Yorumlar
Toplumda dışlanmaları acıklıymış
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız