Kırmızı, doğadaki en ender renklerden biridir. Bunun nedeni, Güneş tayfının kırmızı dalgalarının (720–645 nanometrelik dalgalar) gönderdiği pigment sentezinin çok karmaşık olmasıdır... Ayrıca bu rengin üretimi, oldukça fazla miktarda enerji gerektirir. Parlak kırmızıyı elde etmek içinse çok güçlü bileşimlere ihtiyaç duyulur.
Öte yandan kırmızı, doğal dengeler açısından avantajsız bir renktir. Şöyle ki, domates ve çileğin kırmızısı, insanın iştahını kabartır ve böylece o maddeleri tüketmeye iter... Yine birçok mantar türünde kırmızı renk, "zehir" le özdeşleşmiş durumdadır. Ne var ki, aynı nedenle mantarın besleneceği birçok mikro organizma kırmızıyı görünce içgüdüsel bir biçimde bu canlıdan uzaklaşır. Ayrıca, bu rengin en büyük dezavantajı da çok kolaylıkla fark edilmesidir. Kırmızı renge sahip bir hayvanın bir başka avcı hayvan tarafından kilometrelerce öteden fark edilmemesi mümkün değildir.
Aslında yeşil doğan domates, çekirdekleri olgunlaşmaya başladıkça kırmızılaşır. Bu rengi almasındaki amaç, hayvanların dikkatini çekmek ve böylece tüketilerek çekirdeklerinin tekrar toprağa dönmesini sağlamaktır... Domatesin renk değiştirmesi çok gelişmiş bir kimyasal sürecin ürünüdür... Enzimler tarafından çürütülen yeşil klorofiller, yerlerini, o ana kadar gizlenen kırmızı karotenlere bırakırlar.
Kana rengini veren madde hemoglobindir... Demir kökenli bu pigment, doğa tarafından rengi nedeniyle değil, oksijen moleküllerini sabitleme yeteneği nedeniyle seçilmiştir. Renginin kırmızı olması ise tamamen rastlantıdır. Bazı omurgasızlarda da aynı nitelikleri taşıyan bir başka pigment kanı maviye boyar. Gelinciği kırmızı görmemizin nedeni, içerdiği ve kırmızı rengi yansıtan antosiyan pigmentleridir. Ancak aynı pigmentler, insan gözünün algılayamadığı morötesi ışık da yansıtırlar. Oysa, arılar gelinciğe bu morötesi ışık için yönelirler. Gelincik, arının gözünde siyah çizgilerle lekelerden oluşmuş bir görüntü olarak belirir ve arı bu çizgileri izleyerek çiçeğin nektarına kadar ulaşır.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız